aşk

aşk denilen şu şey varya tamamen iğrenç birşey ve insanlar nedense dünyadaki en kutsal şey en saf duygu aşkmış gibi davranıyorlar.yada ben çok kötüyüm yaşadıklarımdan dolayı böyle düşünüyorum.hayır ama öyle değil okadar kötü değilim ne diye Kabul edeyim kötü olduğumu.şimdi aşk a kutsallığına bok attım neden attığımı yazmaya sıra geldi.aşk niye bok? Çünkü yapmamamız gereken şeyleri yaptığımızda hemen aşk ın kutsallığından bahsedip yaptıklarımızı meşru gösteriyoruz.örnek vercek olursak diyelimki en yakın arkadaşınızın sevgilisine aşık oldunuz.bu hareketin yanlışlığını örtmek için ne yapayım aşık oldum engelleyemedim kendimi demeye başlıyoruz.ister içinde yaşa bu aşkı kimseye bahsetme ister git arkadaşının sevgilisine açıl önemli değil ,eğerki ona aşık olduysan bu demekki sen aşk a inanıyorsun ve böyle bir şeyleri düşünmeyi meşrulaştırmışsındır.insan birşeyi gerçekten istemiyorsa onun düşüncelerine egemen olmasını önleyebilir.eğer aşk denen şeye inanıyorsan o zaman 10 yıllık evliliğini başka birine aşık oldum diyerek bitirebiliyorsun.biraz üzülmüş gibi yapıyorsun falan sonra arkanda bıraktığın umrunda olmuyor.yada bir sevgilin oluyor başka birine aşık oldum diyip bir anda bitiriyorsun.birini çok seviyorsun deli gibi aşığım diyorsun sonra o başka birini seviyor başka biriyle birlikte oluyor sende kimse haketmiyor benim aşkımı diyip tek gecelik ilişkiler yaşayıp yada ilişkilerinde karşındakini aldatarak intikam alıyorsun kendince.bunu yapmanada neden olan aşkın herşeyi yaptırmayı meşru göstermesidir.oysa aşk denen şeye inanmazsan o seni sevmeyen kadının başkasını sevmesini normal karşılayıp hayatına devam edebilirdin.aşk bu dünyada bazı saçma düşüncelere sahip olmana neden oluyor.mesela aradığın insanı bulmaya çalışma diye birşey,ruh eşini bulmak gibi sana özel bir insanın olduğunu düşünmek gibi.ondanki arkadaşının sevgilisine aşık olduğunda işte aradığım insan buydu diyorsun ve aradığın insanı bulduğun içinde en yakın arkadaşının sevgilisi olup olmaması umrunda olmuyor çünkü o senin olmalıydı diye bakıyorsun hatta arkadaşın senin olanı aldı diye ona kızabiliyorsun içten içe.oysa aşka inanmasaydık bu dünyada sadece bir kişinin seni mutlu edecegine sana özel bir kişinin var olduğuna inanmasaydık ozaman başka birinide sevebileceğini düşünüp böyle şeyler yapmazdık.aşkın daha bi sürü iğrençlikleri var ama şimdilik bu kadar yazıyorum.

dışarı çıkmadan önce varlığımı sorgulayasım geldi

basit basit şu konuya giriş yapasım geldi...nedir en büyük derdimiz bizim.bu dünyada ne için bulunduğumuz.bırakalım insanlığı mutluluğu yok aşkı yok kapitalizm sistemin dünyanın sonunu getirceğini falan.bundan da öte bir şey var.neden dünya var ve ben niye varım.bakıyorum kendime düşünmek garip geliyor.neden ben düşünebiliyorum bana bu özellik neden verilmiş.yada verilmişmi demem lazım.bir veren varmı.yani hep ulan bir yaratıcımız varmı sorusu akla geliyor.istediğin kadar hayata bağlı ol bu varlığının nedenini bilmediğin gerçeğini değiştirmiyor.çözüm getirmişiz hani bazı şeylere.allah demişiz ve peygamberler kitaplar falan filan bir çözümler bulmaya çalışmışız.insanlar inananlar ve inanmayanlar diye ikiye bölünüyor.bu bile garip geliyor.varlığımızı sorguluyan şeyler değilki bunlar.yok allah varmış biz ona ibadet etcekmişizde cennete gitcekmişiz.bumudur var olma sebebimiz yani.ben yokdan var olcam sonra ibadet etcem sonra cennete gitcem.olay bu kadar saçmamı cidden.bu inananlar tarafı.birde inanmayan taraf var.ben inanı anlıyorumda şu kendine ateist deyip bir kimliğe sokan adamı hiç anlayamıyorum.ateisten kastım şu ben inanmıyorum görmediğim şeye inanmam arkadaş ne yapayım içimden gelmiyor diyen ve sonrada bende inanmak isterdim keşke olduğuna kesin emin olsaydımda ibadet etseydim diyen tipler.yani bumudur çözüm .diyelimki allah cidden var ve birgün dünyaya bütün insanlara kendini gösterdi işte dünyayı ikiye böldü sonra birdaha birleştirdi sonra kıyamet gibi şeyler yapıp tekrar düzeltti ve hepimiz allahın varlığını kesin olarak gördük.bu durumda bu ateistler kesin gördükleri için sabahtan akşama kadar secdeye varcaklar sonra dualar okuyacaklar hepımız allahın kuluyuz diyip ortalıkta gezcekler.bana çok komik geliyor.yani biz insanların sorunu allahın varlığının kesin olup olmadıgını bilip yada bilmemek değlki biz niye varız onu bilmiyoruz.ayrıca ben niye kendimden üstün birine kulluk yapayım.beni yarattı diye kulluk yapmak korkaklıktan başka birşey değildir.beni isterse saniyesinde yakıp kül etsin bu neyi değiştirirki ne diye ben başkasının kuluyum.oysa ben varsam ben en üstün olmalıyım.allah gibi olmalıyım.benim altımda kullar olmalı.eğer böyle değilse ozaman ben varım diyemem.bunu nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama işte gerçek budur.eğer ben kulsam bir şeye ben yokum zaten.o var ve ben yokum.yok cennete gitcekmişim ulan sen kimsinki beni cennete gönderiyorsun.yok benden üstünmüş.ben niye senden üstün değilim.eğer senden üstün değilsem sikerim böyle bir var olmayı.yok ben ateistim allahın var oldugunu kesin görürsem ibadet ederim.bu düpedüz yalakalık korkaklıktır.niye ibadet ediyorsun allah bişi yapmasın diye.allah bişi yapcak diye ibadet edince bütün varlığını çözcen yani.biz yokuz çünkü varlığımızın hiç bir nedeni yok.allahın var olması bizim varlığımızın nedeni olamaz.onun varlığı cennet cehennem bile bu soruya cevap değil.tabi bir yaratıcı oldugunu ve cennet cehennem gibi seylerın olmadıgını baska birşey oldugunu savunanlarda var.ama bu düşüncede varlıgımıza cevap veremiyor.çünkü cevaplar sadece nasıl sorusunu cevaplıyor oysa bizim varlığımızı ilgilendiren niye sorusudur.diyceğim şudurki ateist olsun inanan olsun hepsinin derdi bir yaratıcımız olsunda biz ibadet edek bize cenneti versin.ne yani cenneti verince birisi ona kulluk yapmaya razımıyız biz.kimse demiyecekmi lan bu allah neden benden üstün.ben niye ondan üstün değilim.biri çıkıp sırf bize armağan veriyor diye buna saygı duymamız yada ne biliyim dediklerini yapmamız iğrenç bir şey demiyecekmi.biri allah birgün çıkığ geldiğinde karşısına dikilip sen kimsin de beni yaratıyorsun be kimsin de benden güçlüsün .kabul etmiyorum bunu demiyecekmi...neyse işte böyle yazınca kafayı yemiş oluyoruz.çokda önemli ya kafayı yiyip yememem.neden kafayı yemekten korkuyorsak bide.sanki kafamız çok yerindeymiş gibi...

şiir sevmek


şiiri sevmiyorum sevemiyorum.ve benim gibi çok insan var.şiiri sevmiyorum demek bir bakımdan ben ayıyım demek gibi bir durummuş gibi üstüme üstüme geliyorlar gibi hissediyorum. evet başıma birşey gelmiyecekse ben şiiri sevmiyorum diyorum ve bu konu hakkındaki suskunluğumu bozmak istiyorum burda.tamam isteyen ayı diyebilir bana ama benimde mazaretlerim var bu konu hakkında.bende herkes gibi anamın karnından sevimli bir bebek olarak çıktım. yani anamdaki karın benim inim değildi. ordan öyle böğürerek bir yandanda böğrüme vura vura çıkmadım.bende herkes gibi ulan ne bu ışık anam anam gözüm acıyor amınıskim ağlayayım baride beni geri soksunlar diye ağlayarak çıktım.yani dediğim gibi şiiri sevmemem daha sonraki zamanlara denk geliyor.öyle bir andada oluşmadı bu şiiri sevmeme durumu.bişiler birike birike bu hale geldim.şimdi hangi nedenlerden hangi anılardan bu hale geldiğimi bütünüyle ele alamam ama aklıma gelen bir kaç anı varki neden şiiri sevmediğim konusunda banada hak verebilirsiniz ve belkide ulan çocuk ayı ama sempatik yada çocuk ayı ama hayat onu ayılaştırmış suçu yok falan diyerekten benide bir nihat doğan gibi benimsemenizi istiyorum.ilk olarak 23 nisanlarda ve 19 mayıslarda okunan şiirler neden oldu.örnek bir şiir vereyim;

Nasıl bayram etmez, sevinmez insan,
23 Nisan bu, 23 Nisan.
Türklük gerilemiş çaresiz kalmış,
Götürmüşken üç kıtaya şeref, şan.

Kalmış bir sultanın keyfine işler.
Nice yıllar olmuş Türkler perişan.
Gittikçe kuvvetsiz, çaresiz kalmış,
Dört yandan üstüne saldırmış düşman.

Milleti yüzüstü bırakıp kaçmış,
Canının derdine düşmüş de Sultan...
Ansızın işlerin başına geçmiş,
Milletin bağrından kopan kahraman...

Başlamış bir ölüm-dirim kavgası,
Sultana isyan bu, cihana isyan
Millet öyle büyük, baş öyle büyük,
Bakmış, parmağını ısırmış cihan...

Ana toprak için al bayrak için,
Tepe tepe gövde, dere dere kan...
Türk hak edince egemenliği,
Açılmış önünde bir şanlı meydan...

böyle bir şiir işte tamda bahsettiğim şiir bu şiir. 23 nisan çocuk bayramı sizin bayramınız dediler eğlenin gülün dediler ama bizi salak salak giydirip o güneşin altında (ki 23 nisan hep güneşliydi ) 2-3 saat böyle şiirler dinleterek bizden şiirleri dinlememizi ve sevmemizi beklediler.birde öğretmenlerimiz yanımızda duruyordu 3 lü sırayı bozmayalım diye diye bizide geriyordu.belimi tuta tuta arada bir çömelip bacaklarımı dinlendire dinlendire işkencenin bitmesini ve o günün en güzel hediyesi olan tatilimin tadını yaşamayı bekleye bekleye o salakça şiirleri dinledim.ve o şiirleri okuyan cocuklarda hep sınıftaki eli yüzü temiz zengin cocuklarından seçilirdi ki o çocuklardanda nefret ettiğim için dinleme isteğim sıfırın altında -273 dereceye kadar iniyordu.o götüm kadar çocuklar birde hocalarının direktifinde bağıra bağıra söylüyorlardıya götelek sanki savaş meydanında william wallece da birazdan süvarilere kılıclarla dalcağız gibi bağırdıkça bağırıyor. evet bu şiir denen şeyle ilk tanıştığım zamanlar oluyor ve gördüğünüz gibi pek iyi bir başlangiç yaşayamadık şiirlerle.

ondan sonra ortaokul zamanları edebiyat hocamızın bok yemeliğinden dolayı şiire karşı ayılaştım.ergenliğe yeni girmişim aşk duygusallıktır had safhada saça çimento döker gibi jöle döktüğüm sokakta yürürken sağımda solumda önümde ki bütün araba camlarını magaza camlarını ayna niyetine kullandığım zamanlar.işte karşı cinse ilgi arttıkça şiirlere bir yönelme isteği oluyor bişiler karalama isteği doğuyor.ama edebiyat derslerinde hocanın okuttuğu o mehmet akif ersoy şiirleri o ziya gökalplar yunus emreler falan benim istediğim o duygusallığı yansıtamıyorlardı.öğretmen zaten şiir okumak için bahane arıyordu her ders önce kendisi büyük bir duygu yoğunluğuyla okuyor.ağzından çıkan her kelimede doğduğu yerin şivesine kayan ağzıyla mücadele eder ve her kelimeden sonra bunu başardığı için sesinde sevincin verdiği bir çoşku giderek dahada belirginleşiyordu.şiiri okuduktan sonra haykırışlarından bozulmuş saçını düzeltir ve yüksek bir gürültüden alkışı bizden alarak yerine otururdu.eğer şiir sevmek böyle bişiyse ben sevemem diye düşünmeme neden olmuştu.hadi onu geçtim birde okuduktan sonra dersin geri kalanında şair burda ne anlatmak istiyor diye diye kafamızı sikmeside ayrı bir soğutma nedeniydi ki ben herseferinde şairin o anlatmak istediği şeyi tutturamazdım. şiir denen şey metaforlardan geçilmiyor adam A kelimesini kullanır sen dersinki burda B kelimesinine gönderme yapıyor.önünde onlarca olasılık var ve şanslıysan şairin o anda neyi düşünerek o kelimeyi kullandığını bulcaksın.şair osturuktan bahsediyor hoca yok osturuktan kastı gökgürültüsüne gönderme yapıyor dedikçe ulan ben anlamıyorum galiba şu şiirden dememe neden oldu.

neyseki o yıllarıda atlatıp artık kendi kararlarımı kendımı vercegım yıllar oldu.hikaye okumayı sevmişim romanı sevmişim geriye bir şiir kalmış onuda hallettimmi en büyük mentaliteden enteliteye kadar bütün herşey benim olcaktı.bir şarkıdaki sözleri sevebiliyorum ,gayetde bende şiir sevebilirim diyerekten kendimi bir daha kandırmayı başardım.benim yaşımdaki sivrilmişler hangi şairleri okuyorsa bende alıyorum onların kitaplarını bukowskileri özdemir asafları.aldım odama koydum ertesi gün baktım ev arkadaşım okumaya başlamış.tam odasına gittim abi şu şiire bak dedi.adam okurken yüzünde öyle bir acı oluştuki başladı okumaya etkili olsun diye vurgulu okumaya çalıştı ama okuduğu adam özdemir asaf olunca nereye vurgu yapacağınıda bilemediği için her kelimeye vura vura okumaya başladı haykırdıkça haykırıyor .onun o okuduktan sonra benden vay be dememi bekleyen ifadesini gördüğümde şiirden dolayı ağlak bir ifadeye dönmeye kasan büzülmüş yüzünün ortasına yumruğu geçiresim geldi. bir şiir bir insanı ne hale getiriyor be arkadaş diye düşündüm ve odadan kitapları almadan cıktım bırdahada sahiplenemedim o kitapları.yok arkadaş ben böyle şiir okuyamam şiiri sevmek vurgulu okumaksa ben yapamam öyle şeyler.

aslında şu anda şiir seviyorum.benimde bir iki okuduğum şair var öyle şiirlerini sevdiğim. ama adını söylemek istemiyorum.çünkü başka bir yazıda o olayında garipliğini anlatmak istiyorum.


kadın ve futbol üzerine


kadınlar tuttuğu takımı bir erkek kadar tutup takımının maçlarını izlemekten bir erkek kadar zevk alabilirlermi?

nedense bana bir kadının bir erkek kadar ateşli bir şekilde tuttuğu takıma taraftar olamazmış gibi geliyor.çünkü bir erkek futbolu izlerken sadece taraftarı olduğu için değil ayrıca çocukluğunun sporunu izlediği için öyle ateşli bir taraftar oluyor ve öyle kendinden geçiyor.mesela bir kadın sadece tuttuğu takımın maçını izler birde sevgilisinin maçını izlesin diyelim.ama bir erkek sadece kendi takımının maçını izlemez tv da denk geldiği sürece 3.lig takımları arasında geçen bir maçı bile izler.burda kadınlar maç izlemesin takım tutmasın bu erkek oyunudur falan filan demiyorum.sadece kadın ile erkegin maç izleme tarzının farklı olduğunu söylüyorum.şu bir gerçektirki erkeklerin aralarında konuştuğu konular 4 tanedir.para kadın futbol siyaset...bu 4 üne baktıgımızda kadınlar bir erkeğin hayatına 13- 14 yaşlarında ergenlikle beraber giriyorlar.siyaset yapmak ise lise dönemlerine denk gelir hatta lise son üniversite başlarındaki dönemlerde girer hayatımıza.para genelde en son girer üniversite bitene kadar kimsenin para kaygısı yoktur para hakkında konuşulmaz pek yani para en son hayatımıza girmiş.futbol ise kadındanda önce 6 yaşlarında giriyor.erkekler o çoçukluğundaki saflığın kadınlar tarafından gittiğini düşünür daha sonra para ve siyasetle iyice değişip saflığını tamamen yitirdiği için o saflığın özlemini hep arar durur.futbol ise o anılara götüren elindeki tek gerçektir.ondan hepimiz küfür ediyoruz ondan deli gibi bağırıyoruz.çünkü hepimiz zamanında ona benzer bir pozisyon yaşadık ve oralardan nasıl vurduğumuzu hatırlarız her pozisyonda bilinçaltımıza benzer pozisyonlarla örülü anılar hücum eder sonra işte söyleniriz öylemi vurulur lan diye.kadınlar futbolu sevebilir ama çoçukluğunda futbolla ilgili anıları yoksa bir erkek kadar zevk alarak izleyemez.aslında düşüncemin yanlış olduğunu düşünüyorum.çünkü erkeklerde cocukluğunda top oynamaktan kaçan çocuklar daha ateşli taraftar oluyor.altında başka bir şey var bu olayın.boşuna yazmış oldum bu olayı:) ama silmiyim boşver.yinede kendimden yola çıkarak demiştim.en azından ben o günleri özlediğim için futbolu seviyorum.bana cocukluğumu hatırlatıyor.bu yüzden fenerbahçeli olupta fenerbahçenin her spor dalında başarı kazanmasından mutlu duyan bir adamı anlayamam ben mesela.adam fenerbahçe basketbol takımı maç kazansın seviniyor.banane ya basketinden tenisinden .ben futbolu seviyorum ondan bir takım tutmuştum.eğer basketbol ligini izleyeceksem ordada bana sempatik gelen bir başka takım tutabilirim gibime geliyor.yani ben beşiktaşlıyım aslında ama baskettede fenerbahçeyi tutabilirim.illa her dalda niye beşiktaşı tutayımki.bu saçma geliyor işte bana.neyse ya yemişim sporu uykum gelmiş ne diye daha gözlerim açık gidip deli gibi rüyalara dalayım ohh mis.

çaresizlik


Ben çoçukken dışarda top oynamamla akşam eve gitmemi bağlayan saatlerde televizyonlarda dünyada neler olduğunu anlatan haberler vardı. babamın televizyonu sadece o amaçla kullandığı zaman.eskiden günde sadece bir film televizyonda çıkardı o da haberlerden sonraki zamanda yayınlanırdı.geneldede kemal sunal filmlerini beklerdik.işte o filmleri kaçırmamak için 1 saat önceden televizyonun karşısına geçerdim ve annemle babamla birlikte haberleri izlerdim.aslında izlemezdim sadece bakardım.başbakanın konuşmalarını dinlesemde anlamazdım.haberleri sunan adamların o çoçuk türkçemde olmayan kelimeleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu.zaten ben daha yeni yeni öğrendiğim kelimeleri cümle içinde kuruyordum.hiç birşey anlamadığım konuşmalara sadece kemal sunal filmini kaçırmamak için katlanırdım. Bir gün benimde ilgimi çeken bir haber oldu.televizyonda bir çocuk kafasında saçları dökülmüş ağzı burnu örtülü , zayıf kanserli bir cocuk ağlayan annesi işsiz babası vardı. öyle güçlü babalardan değil kirli sakallı kemikli yüzünden akan gözyaşlarını akıtan biri.diğer çocuğu sakat akraba iişkisinden.hayatımda ilk defa başka hayatları görüyordum.sanıyorumki herkes mutlu.herkes benim gibi..ben sadece dayak yiyince bana kızılınca yada bişiler aldırmak için ağlıyordum.sanıyordum ki ağlamak bu işe yarıyor.o zaman gördüğüm ağlama benim ağladıklarımdan değildi.çaresizlikten için için ağlayan bir canlı ilk defa görüyordum.ya benimki ağlamak değildi yada bunlarınki başka birşeydi.kendimi kaybetmiştim dalmıştım ne düşündüğümü hatırlamıyorum ama sonra annem değiştir şu kanalı niye böyle haberler koyuyorlarki insan dayanamıyor böyle şeylere dedi sonra babamda iç çekerek o kanalı değiştirdi..anlayamamıştım neden değiştirdiğini.bir acıyı kapatmak neye yarardıki.o oradaydı bizim yaptıgımız sadece oraya bakmamaktı.biz birilerinin acılarını gördüğümüzde acıyıp gözyaşı döktüğümüzde yeterince bir şey yaptığımızı düşünüp başka tarafa bakıyoruz.tek yaptığımız gözyaşı dökme isteğimizi tatmin edecek görüntüler görmek haberler duymak.gözyaşı döktükten sonra artık hiç birşey ifade etmiyor başkalarının acısı.oysa orda hala çaresiz insanlar var.işte bende şimdi gözyaşı dökme isteğimi o olayı hatırlayarak sağladım.birazdan unutcağım açacağım facebookumu arkadaşlarımın paylaştığı komik vidyoları izleyip güle güle eğlenceli zamanlar geçirceğim.öyleya tatmin ettim acı isteğimi.bazen ben derim bazen sen dersin hani hani şöyle bişi .birşeyin değerini en çok bilen onu elde eder diye.oysa nekadarda yalan.o kanser hastası çocuk benden daha çok dünyanın değerini biliyordu.şimdi kimbilir çoktan ölmüştür...bense hala yaşıyorum niye yaşadığımı bilmeden.oysa o koşmak istediğini top oynamak istediğini söylerken yavaş yavaş ölüyordu.ben artık sadece çok gülmekten gözyaşı dökebiliyorken onlar "mar adentro"filmindeki javier bardem gibi çaresizliklerine gülümsüyorlar.


tamam devam devam...gülme

Evetttttt blogumun okur kitlesi. kendimden yola çıkarak diyorumki izlediğimiz blogların bir çoğunu okumuyoruz.yani ben şimdi 7 izleyicim olunca en azından 7 kişi okuyor diye düşünürken bir anda gerçekle karşı karşıya geliyorum ve lan belkide hiç okunmayacak bu yazı öyle internetin sınırsızlığında kaybolcak falan diye düşünüyorum.ben bundan bahsetmiyecektimde yazmaya başlarken aklıma geldi.o zaman şöyle bir önlem alıyorum.izleyecilerimden bu cümleyi okumayan bok yesin diyorum.yani diğer yazdıklarımı okumadıysan bişi demiyorum ama bu cumleyi okumadıysan işte ozaman bok ye diyorum.bunu okuyan yemiyecek okumayanında bok yediğinden haberi olmuyacak sadece ağzına bir bok tadı gelcek ama anlayamıyacak ne yediğini.ondan sorun yok devam hadi hadi tamam boşver ya uzatma be hakaret etmedim işte sonuçta okudunki haberin var bu dediğimden ne diye üstüme geliyorsun alt tarafı komik olmaya çalışıyorum...ancaaa çalışırsın ama olamazsın deyip laf sokma bende sana cevap veririm .ne derim mesela şunu derim ne derim dur bende sana laf sokcam öyle lafı söyleyip gitmek yok.oha lan böyle dese biri cidden karşılık veremezmişim bunu anladım. geçtik bunu boşver laf sokma bana.aklıma bişi gelmedi. …neyse ya geçelim bunları.neyse anlatcaklarım şunlardı aslında.”neyse” yi ne çok kullanıyorum ya eğer bu yazıda bir daha "neyse" yazarsam bende bok yiyim.eşitlik konusunu yazcam.bunu yazmaya karar vermem yerin altında metroyu beklerken oldu.neden öyle oldu anlamadım.diyceğim şuki.ulan ki ayrı yazılır demeyin ben orda şuki diye bir kelime kullanmak istedim ondan yani.şimdi gerçek ki yi kullanıyorum.evet diyceğim şu. . . . . . . .. . .. . ki .bu seferde çok ayırdın diyen olcak .bu salak şey niye ayrılmıyor anlayamadım.renk değiştirdim artık neyliyim...neyse konumuz ciddi aslında bırakayım böyle salaklıkları.diyeceğim şu ki eşitlik imkansız bişidir…ne oldu çok şaşırdın demi.bunu kimse söylememişti daha önceden demi.. ilk ben söyledim öyle mal mal kalırsın işte.tamam biliyorum bunu herkes söylüyor ama insanlar diyorki insan doğası gereği eşit olamaz.sonra akabinde bi kendine bak bi bana senle ben eşitmiyiz kuzum allahını seversen deyip devam ederler konuşmaya.işte bende metroyu beklerken dedimki yok lan durum öyle değil.yani biz hiç birzaman olmuyacak şeyin peşinden koşuyoruz durumu değil.aslında hepimiz eşitlik istiyoruz…yani madem hiçbirimiz eşit olmak istemiyoruz ozaman niye hepimizin ağzında eşitlik var ve bunun dayanağı olan adalet var.işte bunu düşünüp durdum metroyu beklerken..okulda öğretmen öğrencilerine eşit davrandığını kimseyi kayırmadığını söyler.ahahaha kayırmak ne lan yazarken farkettim küfür olmak isteyip arada kalmış gibi .”sana kayarım” ı çağrıştırıyor ama ondan daha güzel söyleniyor.seni kayırırım osman.hepinizi kayırıyorum.ulan konu neydi.eşitliğede örnek vere vere öğretmenin öğrencileri kayırmadığı örneğini verdiğim için beynimin şu zamana kadarki biriktirdiği tüm anıları tüm mantıksal çözümlemeleri tüm birikimime koyayım.ne biçim bir beynim var ya rab.rap rap rab.he işte hepimizin ağzında olan bu adalet olsun isteği eşitlik olsun isteği öyle gotten sallamanın iyi insan görünmek istemenin iki yüzlü söylemi değil aslında.biz ciddi ciddi eşitlik istiyoruz lan.işte onu farkettim ben onu demek istiyorum ondan metro diyorum kayırmak diyorum.konunun hernekadar içinede etsem demek istediklerim şunlardı.aslında hepimiz eşitlik isterken bize eşit davranılmadığını düşündüğümüz için kendimize daha çok şey alıp eşitsizlik ortamını dahada büyütüyoruz.insanların amacı eşitsiz bir ortam oluşturmak değil aslında.ama hepimiz mağdur görüyoruz bu paylaşım olayında.çok zenginimiz bile ondan daha zengin olan başka birini görüp onla eşit olmak istiyor çok güçlümüz illaki ondan daha güçlü olan birini görüp onla eşit olmak istiyor.yani illaki kendimizden daha fazla hakka sahip olan birisini görüp onun gibi olmak istiyoruz ondan dolayıda kimse paylaşmıyor.aman bunuda zaten herkes biliyor pek farklı bişi demedim.neyse ya yazmış bulundum artık ne yapalım yapcak bişi yok.ben zaten gökdenizden üstünüm.baskette var futbolda yok teniste var.

iş başvurusuna baş vurdum

yine bir iş görüşmesinde biz sizi ararız taktiği denendi.ah ulan azcık adam olsam insanlarla iletişimde benim adına siklememek dediğim insanlarında utangaçlık dediği ruh halimi aşsam o anda biz sizi ararız dendiğinde "madem şimdi işe almıyorsun ne diye daha sonra arayıp rahatsız etcen göt sivilcesi" desem acayip rahatlamış olacağım.neyse portishead undenied dinleyip bugünü kapatalım.


sahiplenmeyen düşünceler

para için götünü vermekle suçladığımız fahişeler para için verdiklerimizin miktarına bakıldığında hepimizden daha az vericidirler.

canına kıymayıp yaşadığın hayat kendini kandırdığın anların toplamından oluşuyor.
erkekler sadece kendilerine güzel gelen kızlarla yatabilirken kadınlar her erkekle yatabilirler.
iyilik, daha çok kötülük yapmak için kullanılabilecek en etkili yol olduğu için yapılmaktadır.kötülük yapma isteği kalkınca iyilik yapmak için hiç bir neden olmadığını düşüneceğiz ve ondan sonra tam anlamıyla iyi birşeyler yapmaya başlıyacağız.
kadınlara sadece seks objesi olarak bakılmalıdır.kadınlarda kendilerine böyle bakılmasını istemelidir.
siyah ırklar köle olmak için uygun yaratılışta oldukları için köle olarak kullanılmıştır.
fakirler görgüsüzlükleriyle cahillikleriyle konuşma biçimiyle her şeyiyle insanlığın defosudur.
kızlarla arkadaşlık kurmanın asıl amacı onlarla yatmaktır.eger bir kızla bu amaçla arkadaşlık kurmuyorsan bunun tek nedeni bahsettiğim asıl amaç için arkadaşlık kurmak istemediğini kendine inandırmak istemektir.
romantizm, aşk gibi şeylerin amacı insanların seks cinayet şiddet gibi güdülerini tatmin etmek istemektir.
evli çiftlerin çocuk yapmayı istemelerinin nedeni erken boşanmayı önlemektir.çoçuk boşanmaktaki geciktirici görevi üstleniyor.
bir gün mutlaka ölceğini bile bile bu dünyaya bir çocuk getirmenin katil olmaktan bir eksiği yok hatta fazlası vardır.
Hitler bütün yahudileri katlederken herkes seyrediyordu taki kendileri için bir tehdit olarak gördükleri ana kadar.o andan sonra durdurmaya çalıştılar.insanların en çok haz aldığı durumlardan biri izleyici olma durumudur.bugün afrikada hepimiz biliyoruzki yoksulluk var soykırım var hastalık var.ama hiç birimiz parmağımızı kıpırdatmıyoruz.ama o insanlar hakkında belgeseller yapılsın filmler yapılsın hepimiz onları seyretmeye bayılıyoruz.filmlere bol bol ödüller veriyoruz.izlemek güzeldir.

not: bu düşünceler bana ait değildir.başkasınada ait değildir.ne benim ağzımdan çıktı nede başkasının ağzından çıkarken duydum."peki ozaman kime ait" diye sormayın.illaki bu düşüncelerin bir sahibi olduğunu düşünmek istiyorsanız bunları şeytanın düşünceleri olarak düşünebilirsiniz. her düşüncenin başına "şeytan diyor ki" diye ekleyin.

böyle buyurdu freud

Nietzche ben bu kulaklara gore ağız değilim dedi ama yanıldı tamamen bu kulaklara ağız oldu ondan msn lerde facebooklarda nietzchenin aforizmaları yazılıyor.kadına giderken kırbacı unutma yazılıyor beni öldürmeyen şey güçlendirir yazılıyor .nietzche tamda bu kulaklara gore ağızlık oldu yani.herkes duymak istediğini aldı ondan.ama kimse freud un herkes annesini arzular sözlerini yada hırsın eşcinsellik belirtisi olabileceğini iletilerine yazamadı.kulakları bunları duymaya cesaret edemedi. freudun ağzı kulaklara söylemedi kişinin bilinçaltına söyledi.ona ağızlık yaptı.ondan kimse sözlerin doğruluğunu kabul etmeye cesaret edemediği halde freud hala tüm gerçekliğiyle psikolojinin babası kabul edilir.kimse görmezlikten gelemiyor onu.bu söz freud için daha bir doğru gibi geliyor.bende freuddan sözler söyleyecek cesarette olmadığım için nietzcheden bir sözle bitiriyim.”bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır”…